· 

İstanbul

İstanbul’u romantik bir şehir gezisi olarak planlamıştık, aynı zamanda kültürel olarak bu şehrin sunduğu çok şey var. İstanbul, insanların yaratıcı gücünün yüzyıllar üzerine sürecek olduğunu gösteren, eski şehirlerden biridir. Hem de Türkiye hakkında bilgisi çok az olan Jennifer için kulaktan dolma bilgi ile değil de gözleriyle görüp yaşaması iyi olacaktı. İstanbul’un ne kadar kozmopolit ve küresel bir şehir olduğunu sizlere anlatmama gerek görmüyorum. Ancak trafik çok kötüydü.

 

İstanbul çift olarak tatil yaptığımız ikinci durak oldu. Türk havayollarıyla uçtuk, sadece tavsiye edebiliriz. Çok iyi hizmet, iyi yemekler ve bacak serbestliği müthiş, üstelik hepsi de Eco-Sınıfta! Her yolcu için son teknolojisi ile rahatlığı kombine eden, yolcuların beklentilerini tatmin eden bir yolculuk oldu.

 

Eresin Topkapı 5 * otel için karar kıldık. Ancak, uluslararası Karşılaştırmada daha fazla 3 * değerinde olduğu muhtemeldir. Bina eski, ekipman da öyle. Ayrıca, havaalanına iniş yolu tam otelin üzerinden geçiyor, bu yüzden baya uçak gürültüsü vardı. Ayrıca, otelin etrafı (Fatih) oldukça muhafazakâr dindar kısımdı, bizim için sorun olmasa da bu herkesin tadı değildir. Hizmet ortalama ve mutfak çeşitliliği azdı. Bu bizi rahatsız etmedi, çünkü çoğunlukla dışarıda iyi ve ucuz yemek bulmakta zorlanmadık. Oteli maalesef tavsiye edemeyiz.

 

Bu izini tam bir şehir gezisi olarak düşünmüştük, şehir `in tüm güzelliklerini görmek istiyorduk. Biz de öyle yaptık: Ayasofya, Sultanahmet, Topkapı Sarayı, İstiklal Caddesi, Kapalı çarsı ve elbette boğaz manzarası.

 

Ayasofya 'ya ilk gitmeye çalışırken, kapının önünde, pazartesi günü kapalı olduğunu öğrendik. Başka bir gün tekrar döndük. Tekrar geldiğimize de değdi! Birçok onarım devam etmekteydi ve oldukça kalabalık olmasına rağmen, mimari acıdan çarpıcıydı. Tarihi görebiliryor ve hissedebiliyorsunuz!

 

 

Ayasofya 'dan Sultanahmet’e ve Topkapı Sarayı'na yakın olduğu için yürüyerek gittik. Saray bir müzeye dönüştürülmüş ve ikiye ayrılmış. Eski harem için ayrı bir giriş ücreti ödemek zorundasınız. Orada eski kostümleri, mobilya, silah, vb. görebilirsiniz. Yine, özellikle mimari ve sitenin inşaatı acısından bizim çok ilgimizi çekti. Sadece o büyük ve çeşitli renklerdeki mermer kolonlar tek başına görülmeye değer.

 

Alışveriş de biraz olması gerekiyordu, bu yüzden İstiklal-Caddesine çıktık. Büyük şehirlerin büyük alışveriş caddelerini tanıyanlar çok bilinmeyen şey keşfedemez: göz gördüğü kadar mağazalar ve restoranlar veya sokak satışları. Devrilene kadar alışveriş yap!

 

 

Orada olduğumuzda, tramvayın 100. yıldönümü kutlanıyordu, canlı müzik ile insanlar eğlendiriliyordu.

 

İstiklal yeterli değil mi? O zaman yüz yıldır İstanbul sakinlerine hizmetlerini sunan kapalı çarşıya gidin. Giyim, gıda, baharat, takı... Her şey kapalı çarşıda var. Burada bir kez daha garip bir çift olduğumuzu gösterdik. Tüm çarşıyı boydan boya yürüdük, her kısmını gezdik ve her şeyi gördük. Peki tüm koşturmanın ve hikâyenin sonu neydi? Hatta tek bir iğne bile almadan kapalı çarsıdan elimiz boş çıktık... Seçim ıstırabı muhtemelen bizim için çok yorucu oldu.

 

 

Aşağıda yüksek seviyeli bir restoranı, büyüleyici bir görünümü ve en üst katta barı olan Kız Kulesi'nde yüksek oranda romantizm bulabilirsiniz. Ambiyansı çiftler için tasarlanmıştır ve çok hoş, aynı zamanda yiyecekler ve müzik hiçbir isteği acık bırakmıyor. Kule Boğaz’ın ortasında olduğu için sadece tekne ile ulaşabilirsiniz. Misafirleri kuleye taşıyacak tekneler belirli zamanlarda kalkıyor.

 

 

Hikayeleri, peri masallarını ve mitleri sevenler için: kız Kulesinde hepsi mevcut.

 

Biz 3 tanesini öğrendik:

 

İlki, Hero ile Leandrosun hikayesi. Dalgaların içinden yüzerek sevgilisine ulaşmaya çalışan Leandrosa, Hero kulenin üstünde meşale yakarak yolu gösteriyordu.

 

 

İkincisi, babası tarafından güvenliğe getirilen Bizans prensesi hakkında. Prenses ‘in zehirli bir yılan tarafından ısırılma kehanetine karşın babası onu kuleye hapseder. Maalesef, meyve sepetindeki zehirli bir yılan fark edilmez.

 

 

Bildiğimiz son hikâye de Battal-Gazi hikayesi olarak tanınır ve o ünlü “Atı alan Üsküdar’ı geçti” Atasözün köküdür.

 

Gördüğünüz gibi, romantizm burada birkaç yüzyıl önce başladı ve hala geçerli. Biz oradayken, 3 kez (!) evlilik teklifi yapan oldu. Üçüncü için üzüldük, fikir kendisine has olmaktan çıkmıştı.

 

 

 

İstanbul sadece mutfak acısından bile, bir yolculuğa değer, ister yerel sokak yemekleri veya yüksek sınıf restoran yemekleri, her damak için bir şey var. Jennifer özellikle her yerde satılan yemekleri görünce heyecanlandı, ister sadece küçük atıştırmalık ister büyük açlık gidermek, yok yok. Endonezya 'da neredeyse aynı yemek kültürü ile büyüyen Jennifer, Almanya 'da bu tür şeylere hasret kaldı. Tarihi Eminönü’nün balık ekmeğini yemeden geçilmezdi elbette. Başka bir tipik Türk yemeği kokoreç idi. Jennifer’a daha önce ne olduğunu anlatmıştım. Jennifer ilk başta istemedi, güya aç olmadığını söyledi. Ama bir ısırık denedikten sonra, yarım ekmeğin yarısından fazlasını kendisi yedi.

 

 

Tatlı bir şey istemez miyiz, Jennifer çok sever üstelik dondurmanın hastasıdır. Gördüğüm yerde kendisine bir Maraş dondurması denetmeden geçemedim. Elbette Jennifer için sipariş verdiğim dondurmacıya da hünerlerini göstermesini tembihledim. Adam az biraz başladıktan sonra Jennifer in kızdığını görüp dondurmasını anında teslim etti. O an gene yüzü gülmeye başladı. Sonra birkaç yerde gördükten sonra kendisi de izleyip gülmeye başladı.

 

İstanbullu olmasam da ben tutkulu bir Galatasaray hayranıyım. Biz oradayken Jennifer ’in ilk futbol stadyumu ziyaretine götürme şansını değerlendirmeliydim: Galatasaray: Eskişehirspor. Olması gerektiği gibi önce formalar, atkılar vb. ile kendimizi hazırladık. Stadyumdaki GS-Store 'dan her şeyimizi aldık, ben de formama ismimi yazdırmıştım. VIP biletlerimizi öğlen başka bir GS-Store 'dan almıştık. VIP biletler sayesinde maç öncesinde açık büfede karnımızı tıka basa doyurduk, ayrıca süper koltuklar organize edebilmiştim: 2 koltuklu sıra tribün blokun en ön kısmında. Kulübelerin hemen arkası. Oyun da bizim için 3:0 sona erdiğinde, benim keyifim yerindeydi. Ama elbette bu yeterli değildi, çünkü İstanbul 'da ziyaret ettiğimiz Galatasaray Müzesi de var. Kulübün tarihini görmek için her gerçek taraftar gibi benim için de bir mecburi ziyaretti. Bu şansı kaçırmak istemedim.

 

Sokaklardaki hayat ve canlılık Jennifer in hoşuna gitti. Köprülerdeki balık avlayan veya küçük Parklarda dinlenmek için oturan insanlarda sokak resmin bir parçasıydı. Çocuklar için inşa edilmiş oyun alanları boldu, bu yüzden neredeyse her acık alanda bir oyun alanı vardı. İnsanlar yol kenarında oturuyor, çay içiyor ve sohbet ediyorlar. Jennifer in ilginç bulduğu başka bir olay sokak köpekleri (çoğunlukla kangal) ve sokak kedileriydi. Ama bunların biraz vahşi olduklarını anladıktan sonra yanaşmakta istemedi.

Kommentar schreiben

Kommentare: 0